İDEALKENT
Yazarlar: Tuncay ÖNDER
Konular:Sosyal
DOI:10.31198/idealkent.653369
Anahtar Kelimeler:Doğayla sözleşme,Derin ekoloji,Eko-merkezci siyaset,Hümanizm
Özet: Doğayla sözleşme kavramı etrafındaki tartışmanın odak noktası şudur: Hukukun yegâne öznesi insan mıdır, yoksa biyosfer/ekosfer de hukukun kapsamına dâhil edilmeli midir? Eğer insan dışındaki dünya da hukuksal bir özne olarak kabûl edilecekse, insan, ontolojik ve ahlâkî bakımdan başkaları arasında bir öğeden ibaret hâle gelecektir. Derin ekoloji ve doğayla sözleşme fikri, ekolojik sorunun çözümünü, insan dışındaki dünyanın benlik sahibi, dolayısıyla hukuk öznesi kılınmasında görmektedir. Bu bakış, hümanist bir hukuk görüşünden kozmik bir hukuk görüşüne geçişi çağırmakta, daha ötesi zorlamaktadır. Esasen doğayla sözleşme nosyonunun bizi götüreceği nihai nokta, bütün biçimleriyle hümanizmin tasfiyesidir. Doğayla sözleşme çağrısı, bir anlamda, insanlık tarihinin bir aşaması olarak hümanizmanın paranteze alınması talebidir. Serres, doğayla sözleşmeyi bir zorunluluk olarak görmektedir. Zorunluluğu, doğa ve insan arasında süregiden ‘savaş’la temellendirmektedir. Nasıl ki toplum sözleşmesi insanlar arasındaki savaştan barışa geçişin yolunu göstermektedir, doğayla sözleşme de insanla doğa arasındaki savaşı nihayete erdirecek, barışı sağlayacaktır. Toplum sözleşmesinin siyaset ya da barbarlık biçiminde kurduğu denklem, bugün doğayla sözleşme cephesinden ekoloji ya da barbarlık biçiminde kurulmaktadır. Serres, tarihin bugünkü çatallanışını ‘ölüm ya da ortak yaşam’ ikiliği üzerinden formüle etmektedir. Bu makale, doğa ile sözleşme kavramını ve bu bağlamda 1980’lerden beri doğanın özneleştirilmesi konusunda tutarlı bir görüş oluşturma çabası içindeki derin ekoloji akımını birarada ele almaktadır.