Arkhaia Anatolika Anadolu Arkeolojisi Araştırmaları Dergisi
Yazarlar: Aytekin BÜYÜKÖZER
Konular:
DOI:10.32949/Arkhaia.2019.12
Anahtar Kelimeler:Karia,Onia Rönesansı,Agina,Ekate Tapınağı,Aria-Ionia Kanca Yuvası,Ropylon,Ekoratif Kenet,Aria,Onia Rönesansı,Agina,Ekate Tapınağı,Aria-Ionia Kanca Yuvası,Ropylon,Ekoratif Kenet
Özet: Arkaik Dönem ion mimarisinin MÖ 4. yüzyılda yeniden doğuşu olarak yorumlanan ve bu nedenle “Ionia Rönesansı” olarak adlandırılan evrede pek çok kentte yeni inşa programları oluşturulmuş ve bu inşa faaliyetlerinde karakteristik bazı uygulamalar ön plana çıkmıştır. Bunlar, teras duvarları ve kulelerin köşelerinde uygulanan çift köşe bağı tekniği, Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca yuvaları ile genellikle basamak ve stylobat bloklarında uygulanan üzeri açık veya görünen kırlangıç kuyruğu kenet yuvaları ile bu yuvalarda kullanılan “U” biçimli kenetlerdir. Ionia Rönesansı olarak adlandırılan dönemin kronolojik sınırları tam anlamıyla belirlenememiş olsa da kabul edilen genel görüş Maussollos zamanında başladığı ve Hellenistik Dönem’in ortalarına, yaklaşık olarak MÖ 200 yıllarına kadar devam ettiği yönündedir. Dönemin karakteristik uygulamaları arasında gösterilen Karia-Ionia tipi kurtağzı kanca yuvaları Hekate Tapınağı’nda, görülebilecek şekilde açıkta bırakılan kırlangıç kuyruğu kenet yuvaları ise Propylon’da kullanılmıştır. Kronolojik olarak kabaca MÖ 200 ile sınırlandırılan bu tekniklerin Geç Hellenistik Dönem’e tarihlendirilen tapınak ve Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlendirilen Propylon’da görülmesi Lagina’daki uygulamaları önemli kılmaktadır. Araştırmacılar, söz konusu teknik detayların Lagina’daki kullanımını, yapıların daha erken bir tarihe ait olması veya erken evreleri ile ilişkilendirmişlerdir. Ancak kutsal alandaki yazıtlar, yapılardaki mimari bezemeler üzerine yapılan stilistik değerlendirmeler ve Stratonikeia ile Lagina’nın tarihi sürecine göre böyle bir değerlendirme mümkün değildir. Buradan çıkarılacak sonuç Lagina’daki uygulamalar nedeniyle tapınağın ve Propylon’un daha erken bir tarihe ait olması şeklinde değil; Geç Hellenistik ve Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlendirilen yapılarda uygulandıkları için bu tekniklerin MÖ 200’den çok daha sonra da kullanımının devam ettiği şeklinde olmalıdır.