Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Yazarlar: ["Talat SAKALLI", "Mehmet Mücahit GÜLYAVŞAN"]
Konular:-
DOI:10.59149/sduifd.1206273
Anahtar Kelimeler:İlel,Hadis,Cerh-Ta’dil,İbrahim el-Harbî,Darekutnî,İbn Ebi Hatim
Özet: Bu çalışmada hadis ilimleri içerisinde önemli bir yere sahip olan ilel edebiyatına dair te’lif edilmiş hicrî ilk dört asırdaki eserleri incelenmesi amaçlamaktadır. Böylelikle ilel türü eserlerin hem kendi dönemleri içerisinde geçirdiği değişim hem de sonraki dönemler için kaynaklık değeri ortaya konmuş olacaktır. Sözlükte bir şeyi tekrar yapmak, engel ve hastalık gibi anlamlara gelen illet, semantik olarak da ıstılahî manasıyla örtüşmektedir. Nitekim rivayetin illetini araştıran alim illeti bulmak için defaatle araştırma yapmakta ve rivayetteki hastalığı bu ameliyenin sonucunda tespit etmektedir. Bu çerçevede ilk asırdan itibaren rivâyetlerde hata ve vehmin bulunmasının bir sonucu olarak illet, rivayetlerin başlangıcından itibaren var olagelmiştir. 2./8. asırdan itibaren isnaddaki raviler çoğalmış, bunun bir sonucu olarak da ricâl tenkidi önceki döneme göre daha sistematik bir hal almıştır. İlk nüvelerinin suâlat şeklinde tezahür ettiği cerh-ta’dil ilminin doğuşuyla eş zamanlı olarak ilel ilmi de tasnif edilmiştir. Cerh-ta’dil, ricâl ve ilel ilimlerinin bu yakın ilişkisi zaman içinde gelişerek devam etmiş ancak ilelin zorluğu sebebiyle bu alanda sadece uzman olan alimler görüş bildirebilmişlerdir. Nitekim ricâl ilminin ilk otoritesi kabul edilen ve ilel alanında mütehassıs olan Şu’be b. Haccâc (ö.160/776) aynı zamanda ilel alanında da ilk eser veren alim olarak kabul edilmiştir. Bu durum bize, henüz erken bir dönemde alimlerin bu ilmi kayıt altına alma çabasında olduklarını göstermektedir. Daha sonra Şu’be’den tevârüs eden bu ilim Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/814), Yahyâ b. Saîd el-Kattân (ö.198/813) gibi alimler vasıtasıyla sonraki asırlara (nesillere) hem şifahî hem de kitabî olarak aktarılmıştır. Bilahare bu müktesebâtın büyük bir yekûnü elimizdeki en eski ilel kaynağı hüviyetinde olan Yahyâ b. Maîn’in (ö.233/848) et-Târîh ve’l-ilel eseriyle bize ulaşmıştır. Hadis ilimleri için altın çağ kabul edilen hicrî üçüncü asır, ilel ilmi için de zirve bir dönem olmuştur. Ayrıca dönemin önde gelen Ali b. Abdullah el-Medînî (ö.234/848), Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Ebu İsâ et-Tirmizî (ö.279/892), İbrahim el-Harbî (ö.285/899) gibi münekkit ulema bu alanda eser te’lif etmişlerdir. Daha sonra dördüncü asır ilel ilmi için olgunluk dönemi olmuş ve bu dönemin önde gelen şahsiyetlerinden Ebü’l-Hasen ed-Darekutnî (ö.385/995) seleflerinin müktesebâtını cemettiği el-İlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye isimli eseriyle bu alanın en nadide eserlerinden birini ortaya koymuştur. İlel ilminin bu serencamını göz önüne aldığımız zaman münhasıran ilk dört asırda öne çıkan eserlerin incelenmesi gerektiği görülecektir. Aynı zamanda müteahhir dönemdeki ilel üzerine yapılan çalışmalar ilk dört asırdaki eserlere itimat edilerek te’lif edilmiş ve ulema hadislere hüküm vereceği zaman her daim bu eserlerden istifade etmişlerdir. Biz de bu çalışmamızda ilel eserlerinden en önemli ve ulaşılabilir olanlarını inceleyip çalışmanın imkânı ölçüsünde tanıtmayı gaye edineceğiz.